Galatasaray Lisesi'nin tam karşısında Aslıhan Pasajı vardır. Bilenler bilir, sahaf doludur, ikinci el kitap satarlar.
Nedendir bilmem, kitap satan yerlerde hep bir ağırbaşlılık hakimdir.Alçak gönüllüdür buraların sakinleri. Bir plak çalar derinden: "...Bana yalan söylediler..." Hemen ardından sanki kırk yıldır birbirini görmeyen iki dost muhabbeti: "Bunu aslında Semiramis Pekkan daha güzel söylemişti..." "Evet, evet son zamanlarda filmler sayesinde epeyce meşhur oldu.Aradığımız kitap ondan sonra sorulur ve olumsuz cevap alınıp eli boş ayrılınır.
Burcu burcu, bazen de bakımsızlıktan küf kokan kitaplar... Ben her ikisinin kokusunu da severim. Sayfaları hızlıca bir kaydırdıktan sonra bir yerinde durup koklamadan olmaz. Derin bir nefes : mmmmhhhh... Bir de kapağı kaldırdıktan sonrasında gözler bir isim, belki bir tarih, bir imza arar. Eğer bir eski zamansa kendi yaşınla kıyaslamaya gidilir: "Ohaaa nan çok eski bu. Ben daha o zamanlar portakalda vitamin...
Ben pek pasaja yolum düşmedi, uğramamıştım. Eski ev arkadaşım önceden bahsetmişti, hemşehrisi Sıtkı Amca'dan. Sıtkı Amca'nın bir dükkanı var, sahaf yani. Ama artık nesli tükenmiş sahaflardan. Öyle sadece üniversite kitapları ile sadece popüler yayınlardan haberi olan türden değil. Bir şiir antolojisini açıp içerisindeki bir şiiri yorumlayabilecek kadar zevk sahibi. Bir şair ile aynı zaman dilimini ve bazı anıları paylaşmış olmak kadar şanslı. Hemen hemen dükkanındaki her kitap hakkında bir fikir sahibi.
Çukurova taraflarından bu şerbetli Sıtkı Amca. O bölgenin insanını da çok iyi tanıyor. Yıllarca Anadolu'nun en siktiri boktan köşelerinde öğretmenlik yapmış. Tecrübe mi? Paçasından akıyor. Laf mı? Leblebi gibi dökülüyor ağzından. Amma konuşturmak için sıradan bir müşteri gibi girmekten fazlasını yapmak gerek: DÜRTMEK! Evet evet, konuşmak için usulca bir dürtmek gerekiyor. Sonrasında zaten gelsin buğulu çay.
-Geçenlerde İnce Memed'i okudum, ilk cildini. Çok beğendim. Yöre insanını ruh dünyasını, dilini, ovasını, suyunu, çakır dikenine varasıya, her şeyini güzel yansıtmış, dedim. Dürtmek için yetti de arttı bile. Sonrası uzun, koyu bir sohbet... Şu anlattığı hikayeye ise gülmekten kırıldık:
"Kadının birisinin kocası ölür. Ama adam sağlığında yoz, işe yapmaz adamın biridir.Çukurova bölgesinde uzun hava, ağıt yakma kültürü gelişmiştir. Kadın ölen kocasının başında ağıt yakarken, gençliğinden, gelinliğinden, güya kocasının ne kadar çalışkan, akıllı olduğundan bahsetmektedir. Buna dayanamayan komşulardan birisi patlar ve ağzından şu dizeler dökülmüştür:
'Gelinliğin mi galmış kele,
Pürçüne düşmüş ala*,
Meteliği metelikten ayıramaz,
Büzzüğüme gurban ola.'
*Pürçüne düşmüş ala: Kıçının kılları ağarmış demek istemiş burda sözer(sözü söyleyen kimse; yazı yazınca yazar oluyor da sözü söyleyen neden sözer olmasın:), sonradan öğrendik:)
0 yorum:
Yorum Gönder